İstanbul'da, sıradan bir günde bir otomobil, bir sokak arasından geri geri caddeye çıkmaya çalışıyordu. Otomobil sürücüsü önünde duran moto kuryeyi görmedi. Çarpmanın etkisiyle araba hafifçe sallandı. Arabayı kullanan kişi hemen inip arabasının kaportasını kontrol etti. Ve istifini bozmadan arabasına geri döndü. Belli ki arabasında önemli bir durum yoktu. Üzerinde bir canlıya çarpmış olmanın hiçbir ezikliğini, endişesini göremedim. Özür bile dileme gereği duymadan yoluna devam etti. Motokuryenin sakinliği ise artık bu şehir magandalarını içselleştirip, duruma çaresiz bir duyarsız kalma, kabullenmeden ibaretti.
Ve bu tablo karşısında aklımdan o kadar çok şey geçti ki.. Motokurye açısından durumu değiştirememe, karşısında oluşan çaresizliğin artık uyuşukluk boyutunda bir duyarsızlığa dönüşmesi, her gün tekrarlanan magandalığın sıradanlaşması, gündelik hayatın akışında cana ve mala somut bir zarar gelene kadar tüm döngüleri sadece ve sadece zamanında tamamlayabilme telaşesi.
Otomobil sürücüsü ise artık bencilliğin tavan noktasında, içinde yaşadığı insan sürüsü karşısında tanımadığı, bir daha hiç görmeyeceği herkese karşı tüm insani değerlerini kaybetmiş olmanın rahatlığı içindeydi. Bu öyle bir rahatlık ki başkası için edişe duyma, gerektiğinde özür dileme, hakka saygı duyma gibi kavramların yok oluşunun verdiği bir mübahlık durumu.
Bu namütenahi mübahlık durumu özellikle covid öncesinde İstanbul'da restoranlarda sıklıkla karşıma çıkardı. Özellikle haftasonları yer bulmakta zorlandığımız hemen her yerde (İstanbul Boğazı, büyük AVM'ler, büyük meydanlar vs) kahvaltı, atıştırma gibi ihtiyaçlarımızı gidermek için oturduğunuzda gelen hizmetteki yetersizlikler, menülerdeki yanlışlıklar müşterinin herşeyi bırakıp kalkıp gitmesi kadar doğaldı. Çünkü restoran/kafe her zaman ağzına kadar doluydu. Kapıda oturmak için boşlukları kollayanlar her zaman vardı, ciro derdi yoktu, biri memnuniyetsiz gitse bile yerlerini dolduracak sürüler sırada bekliyordu.
Metropollerdeki zaman yarışı, insan çokluğu önüne gelen herşeyi silindir gibi ezip geçiyor. Saat gibi kurulmuş insan sürülerini, koyun sürüsünden daha beter ve kontrolsüz bir hale dönüştürüyor. Kirliliğin artık mübahlaşması, içselleştirilmesi yaşamı çekilmez hale getiriyor.
Kirlilik toplumun katmanlarına yayıldıkça liyakat, dürüstlük, doğruluk gibi erdemlerin toplumla bağı zayıflıyor. Aslında çok büyük bir ahlak erozyonu içerisindeyiz. Toplumda dini simgelerin artması nedense ahlaki açıdan aynı paralellikte yükselmiyor. Kişinin Allah ile kendi arasında olan din ilişkisi gösterişe dönüşürken, geniş kitlelerde ibadetin yaygınlaşması ahlaki anlamda büyük bir dönüşüme, erdeme dönüşemiyor.
İnsan sürülerinin anlamsızlaştığı metropollerde hiç bir erdem zaman yarışından, kazançtan, günü tamamlamaktan öteye gidemiyor. Tabi bu bahsettiklerim çoğunlukla gözüme çarpan ve beni rahatsız eden bir tablo. Toplumda yüzde yüz bir çürümeden hiç bir zaman bahsedemeyiz. Aksi halde toplum ayakta duramaz. Mutlaka iyi, erdemli insanlar da var. Fakat son zamanlarda sayıları giderek azalıyor.
Dünyanın hala iyi insanların hatırına döndüğüne ve onların gücüyle ayakta durduğuna inanıyorum.
GÜLTEN MERT
Best casinos in the world to play blackjack, slots and video
YanıtlaSilhari-hari-hari-hotel-casino-online-casinos-in-us · febcasino blackjack (blackjack) · roulette (no Blackjack herzamanindir Video 토토 Poker 출장안마 · Video Poker goyangfc · Video Poker · Video poker